Anayasa Mahkemesinin Turkcell Kararı: Rekabet İhlali Nedeniyle Uygulanan İdari Para Cezasının Mülkiyet Hakkı Yönünden İncelenmesi
- Nuri Melih İnce
- 9 Nis
- 2 dakikada okunur

Anayasa Mahkemesi (“AYM”), 21 Şubat 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 17.09.2024 tarihli ve 2019/12951 bireysel başvuru numaralı kararıyla, bireysel başvuruda bulunan Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. (“Turkcell”) hakkında rekabet kurallarına aykırı davranış nedeniyle uygulanan idari para cezasının başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmediğine hükmetmiştir.
Bu karar, mülkiyet hakkının ihlal edildiğine dair başvuruların nasıl yorumlanması gerektiğine dair önemli bir rehber niteliği taşımaktadır.
Başvurucu ile aynı sektörde faaliyet gösteren bazı teşebbüsler, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 4. ve 6. maddelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle Rekabet Kurumu Başkanlığı'na başvuruda bulunmuştur. Akabinde yürütülen soruşturma sonucunda, 4054 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (a) bendinin ihlal edildiği gerekçesiyle Turkcell’e 91.942.343,31 TL tutarında idari para cezası uygulanmıştır. Aynı soruşturma kapsamında, yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle 4. maddenin ihlal edilmediğine karar verilmişse de; idari yargı aşamasında dosyayı ilk derece mahkemesi olarak inceleyen Danıştay 13. Dairesi, dosyadaki bilgi ve belgeleri değerlendirerek 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesini ihlal edildiğine ve Turkcell hakkında idari para cezası verilmesine gerek olmadığına dair Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığına karar vermiştir. Başvurucu Turkcell, temyiz başvurusunun reddedilmesinin ardından, mahkeme kararı sebebiyle mülkiyet hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Turkcell, başvurusunda; yargılama sürecinde ileri sürdüğü iddia ve itirazların mahkemelerce değerlendirilmediği, soruşturma aşamasında aleyhe beyanda bulunan bir şirketin daha sonra bu iddialarından vazgeçmiş olmasının dikkate alınmadığı, temyiz itirazlarının gerekçe gösterilmeksizin reddedildiği, Danıştay 13. Dairesinin yargısal denetim sınırını aşarak idare yerine geçip ihlal tespiti yaptığını ve idari para cezası uygulanması gerektiğine karar verdiği gibi iddialar öne sürmüştür.
AYM tarafından yapılan değerlendirme neticesinde, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin kısmın kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkının ihlali iddiasının incelenmesinin ise kabul edilebilir olduğuna hükmedilmiştir.
AYM, esas yönünden yaptığı değerlendirmede, somut olayda, 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesine aykırılık nedeniyle başvurucuya idari para cezası uygulanmamasına ilişkin idari işlemin, kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla iptal edilmesi başvurucunun malvarlığında bir azalma meydana getirdiğini belirtmiştir. Bu kapsamda, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken ekonomik bir menfaatinin bulunduğu ve idari para cezası uygulanmamasına ilişkin idari işlemin başvurucunun rekabet kurallarına aykırı davrandığını tespit eden kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla iptal edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.
Ne var ki, AYM anılan kararda, Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığını, kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceğini de belirtmiştir. Bu bağlamda, rekabetin korunması amacıyla teşebbüslere belirli yükümlülükler getirilmesinin ve bu yükümlülüklerin ihlali hâlinde yaptırım uygulanmasının kamu yararı sağlamaya yönelik olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla, mülkiyet hakkına yönelik müdahalede kamu yararının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Son olarak, müdahalenin ölçülülüğü yönünden yapılan incelemede, elverişlilik, gereklilik ve orantılılık kriterleri esas alınmıştır. AYM, başvurucuya idari para cezası verilmesine ilişkin mahkeme kararının rekabetin korunması amacına ulaşmaya elverişli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, kamu makamlarının sahip olduğu geniş takdir yetkisi göz önünde bulundurulduğunda, daha hafif bir müdahale yönteminin bulunmadığı ve başvurucuya yalnızca idari para cezası uygulanmasının müdahalenin gerekli olmadığı şeklinde değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir. Orantılılık bakımından ise başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyma imkânına sahip olduğu, dolayısıyla orantılılık ölçütünün karşılandığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu doğrultuda, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilerek, mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir.